'Beton ekonomisinden üretim ekonomisine geçmeliyiz'

MMO Genel Başkanı Yunus Yener, MMO Kocaeli Şube Gebze Temsilciliği'nin düzenlediği Endüstri 4.0 sempozyumunda sanayinin dördüncü devrimini emeği de göz ardı etmeden yakalamak için önce beton ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesi gerektiğini söyledi

Dünyada sanayinin dördüncü devrimi diye de tanımlanan Endüstri 4.0, Gebze’de bugün başlayan ve yarın sona erecek olan iki günlük sempozyumda üretimden istihdama, meslek gruplarından tedarike kadar tüm detaylarıyla masaya yatırıldı.

YENER’DEN HAYATİ UYARILAR

TMMOB Makine Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi Gebze Temsilciliği tarafından düzenlenen, Gebze Kültür Merkezi’ndeki . “Dünyanın yeni çalışma modeli: Dijital dönüşüm ile verimlilik” adlı sempozyumun açılış bölümünde konuşan MMO Genel Başkanı YunusYener, Türkiye’nin meselenin istihdam ve emek boyutunu da göz ardı etmeden yakalamak zorunda olduğunu belirtip bunun için de öncelikli olarak beton (yapı, inşaat) ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesinin şart olduğunu söyledi.

SANAYİSİZLEŞMENİN GETİRİSİ!

Türkiye’nin içinde bulunduğu sanayisizleşme süreci ve dışa bağımlı ekonominin ülkemizi teknolojiyi üreten değil oldukça eşitsiz konularda kullanan bir ülke konumuna getirdiğini belirten MMO Genel  Başkanı Yunus Yener şunları kaydetti:

ÜRETİM, İSTİHDAM, TOPLUMSAL YARAR

“Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere kabul etmek gerekir ki, dünya genelinde ileri teknoloji hamlelerine ihtiyaç vardır. Fakat bu ihtiyacı üretim, istihdam ve toplumsal yarar bütünlüğünde bir arada ele almak gerekiyor.

ÖNCE KABUK DEĞİŞİMİ

Dolayısıyla yeni teknoloji hamlelerinin ülkemizdeki uygulanabilirliği ve sonuçları üzerine tartışılabilmesi için her şeyden önce, ‘beton ekonomisinden’ çıkmak ve yüzümüzü üretim ekonomisine doğru çevirmek gerekir. Yatırımların uzun süredir durduğu, özellikle makine ve teçhizat yatırımlarının kan kaybettiği, dış borç, enflasyon, faiz ve döviz kurunun tırmandığı bir ekonomide ne yatırım, büyüme ve kalkınmadan ne de teknolojik hamlelerden söz etmek mümkün olamamaktadır.

REKABET GÜCÜ DE ZAFİYETE UĞRADI

17 yıldır izlenen ekonomi politikaları sanayi üretimini geri plana atarken; döviz üretme kapasitesi zayıf, toplumsal refaha katkı sağlamayan, gelir dağılımını daha da adaletsiz hale getiren rant odaklı inşaat – emlak sektörünü, perakendeciliği ve hizmet sektörlerini öne çıkarmıştır. Üretken olmayan bu sektörlere yöneliş, Türkiye’nin üretim yeteneğini zayıflatırken sanayinin de hızla rekabet gücü kaybına ve zafiyete yol açmıştır.

YÜZÜNÜ YAŞAMA DÖNEN BİR ANLAYIŞ

Ülkemizde her şeyden önce egemen yaklaşımın değişmesi gerekmektedir. Demokratikleşme eşliğinde yüzünü insana, emeğe, doğaya, yaşama dönen bir anlayışa ihtiyacımız var.

Bu noktada konu tarihsel olarak, bilimsel teknik gelişmeler ile emek gücünün, insanlığın toplumsal refahı doğrultusunda nasıl kullanılacağı sorununda düğümlenmekte ve halktan, emekten, sanayileşmeden, mühendislikten yana bir yaklaşım gerekmektedir.

BU ANLAYIŞ RED EDİLMELİ

Üretim süreçlerinde mutlaka gerekli olan planlamayı devre dışı bırakan, insan emeğini değersizleştiren ve çalışma yaşamının dışına atan bir üretim ve sanayileşme tarzını reddeden bir anlayışa ihtiyacımız var.

BİR KARŞI DURUŞ ŞART

Teknolojinin sömürü unsuru olarak kullanılmasına, insanın insan üzerinde hakimiyet sağlamasına ve insanın hem insandan hem de ürettiği ürünler ve teknolojiden yabancılaşmasına yol açan duruma karşı bir duruş gerekiyor.

ÜRETKEN İNSAN TARİHİ İÇİN

Teknoloji, azınlık bir grubun insanlığın çoğunluğu üzerinde sömürüsü ve tahakkümü için değil, bütün insanların kendilerini yeniden üretip, yeteneklerini ve toplumsal refahı geliştirmek için kullanılmayı bekliyor. Bu bağlamda teknolojik gelişmelerin sağladığı olanakların çalışma koşullarına ve saatlerine uyarlanması durumunda bütün dünya değişecek, insanlık refaha ulaşacak, çalışma zevkli bir etkinlik halini alacak, herkes çalışma dışı boş-değerli zamanlarında kendini özgürce yeniden üretecek ve işte o zaman asıl üretken insan tarihi başlayacaktır.

YENİDEN TOPLUMSAL REFAH İÇİN

Kısaca emeği, mühendisliği, bilimi, tekniği, otomasyonu, sanayileşmeyi, planlama ve kalkınmayı yeniden ve toplumsal refahı egemen kılmaya yönelik ele almak gerekiyor.

Unutmamalıyız ki, emeğin varoluşu insanın varoluşudur. Bu varoluş biçimi korunmalı, insancı kılınmalı ve geliştirilerek geleceğe aktarılmalıdır. Başka bir dünya ve Türkiye ancak bu şekilde mümkündür.”

ÖNCE HATIRLATTI

MMO Genel Başkanı Yunus Yener konuya dair konuşmasına ilk üç sanayi devriminin içereğine dair hatırlatma ile başladı. Endüstri 4.0 kavramının bundan 8 yıl önce dünya imalat sanayinin lideri Almanya çıkışlı  olduğunu anımsattı. Davos kurucusu Klaus Schwab’ın, “Dördüncü Sanayi Devrimi” adlı kitabından anekdot aktaran Yener konuya dair ayrıca şunları söyledi:

ENDÜSTRİ 4.0’IN KURGUSU

“Bugün dijital dönüşüm, robotlaşma ve benzeri konular eşliğinde tanıştığımız Endüstri 4.0 konusu, büyük uluslararası güçler arasındaki bir rekabet konusu olmanın yanında ve son tahlilde, insan emeğinin yerine makinelerin ikame edeceği bir teknolojinin büyük sermaye grupları tarafından sahip olunacağı ve yönetileceği kurgusu üzerine inşa edilmiştir.

TOTALİTER REJİM SENARYOLARI

Diğer yandan konu öyle dallanıp budaklanmıştır ki, bilim kurgu eserlerinden toplumsal yaşamın çeşitli yönlerine dek teknolojinin gelişimiyle faşist, totaliter rejim uygulamalarının gelecekte insanlığı esir alacağına dek çeşitli senaryolar ortalıkta boy göstermekte ve hatta bu yönde, teknolojinin yanlış kullanımına dair uygulamalara bile tanık olabilmekteyiz.

POZİTİF İLİŞKİLERİ KOPTU

Bu noktada istihdam, üretim ve verimlilikte bir ‘devrim’ olarak sözü edilen Endüstri 4.0’ı dikkatli bir şekilde ele almak gerekmektedir. Üretim teknolojileri, otomasyon, elektronik, bilişim teknolojilerinin olağanüstü hızla gelişmesi elbette çok olumludur. Ancak nitelikli kolektif emek sayesinde sağlanan bu gelişmenin emek gücü payını hem istihdam hem de ücretler açısından sürekli düşürdüğünü de görmek gerekir. Biliyoruz ki bugün üretim ve büyüme ile istihdam ve verimlilik arasındaki pozitif ilişkiler kopmuştur.”

TMMOB GELECEĞİ TASARLIYOR

TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın makine, endüstri-işletme, uçak havacılık uzay ve tesisat mühendisliği, makine imalat ve tasarımı, bakım, kaynak, enerji, otomotiv, tıbbi cihaz sektörleri, endüstriyelotomasyon, geleceğin teknoloji ve sanayi üzerine bir dizi etkinlik düzenlediğini kaydeden Yunus Yener odanın çalışmalarına dair ayrıca şu bilgilendirmede bulundu:

MESLEK İÇİ EĞİTİM VE BELGELENDİRME

“Bu dönem önem verdiğimiz bir alan var. ‘Eğitim şart’ diyoruz. Üniversitelerden mezun olan arkadaşların işlerini daha düzgün yapabilmeleri adına meslek içi eğitim merkezimizde eğitim ve belgelendirme faaliyetlerimiz var. Dar bir alandaydı. Bu alanın 29 ayrı konu başlığında, tüm uzmanlık alanlarımızı kapsayacak şekilde genişlemesi için ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Bir sene bile olmayan bir çalışma dönemi içinde yaklaşık 30 eğitim ve belgelendirme kurumu faaliyete geçti. Hızlı bir şekilde devam ediyoruz. Katkıda bulunan Meslek İçi Eğitim Çalışma Grubu’na ve gruba başkanlık eden eski genel başkanımız Mehmet Soğancı’ya teşekkür ediyoruz.

7 adet uygulamalı eğitim merkezimiz var.

Kaynak ve muayene dahil tüm çalışmaları tek bir merkezden koordine etmek üzere Bursa Şubemiz bünyesinde kaynak eğitim merkezi bu sene başı itibariyle faaliyete geçti. Buna ilişkin, oda genelindeki tüm çalışmalar tek bir merkezden koordine edilecek. Tüm şubelerimiz belirli alanlarda uzmanlaşarak bu tip merkezlerimizi kurmaya devam edecek.”

SADECE KOCAELİ ZİRVE TAKİP ETTİ

Gerek üretim gerek istihdam açısından çok büyük önem taşıyan sempozyumu ülkemiz basınından sadece Kocaeli Zirve haber sitesi takip etti.

Kocaeli Zirve hariç Gebze Bölge ve ilimiz yerel basınının “sıfır” çektiği sempozyuma AA başta, DHA ve İHA dahil haber ajansları da kayıtsız kaldı. MMO Genel Başkanı YunusYener bu ilgisizliğe dair sorumuz üzerine verdiği yanıtta şunları kaydetti:

TEK HÂKİMİN ELİNDE 

BİTİRİLEN BİR MEDYA

“Söylenecek söz yok. Hiç ajans kalıbına sokmadan, Türkiye’de medyanın geldiği durum ortada. Gerçek anlamda, gerçek tirajıyla yayın hayatını sürdüren gazete sayısı üç. Medyanın, tek hakimin elinde bitirildiği bir süreçteyiz. Sözünü ettiğimiz ilgisizlik anlamında, olağanüstü bir şey gözükmüyor.

“TELEKULAK” HER YERDE!

Ağzımızdan onlara göre “” bir cümle çıkar da hedef gösterme fırsatını değerlendirmek içinse, onu dinliyorlar zaten. Şu elinizdeki cihaz (cep telefonu ses kayıt) var ya, o her yerde var.

REKLAMVEREN FİRMALAR KATILSA BİLE…

Bu sempozyumda ulusal basına reklam veren, reklam gücü olan firmaların üst düzey temsilcileri de var ama yayın organlarında bu tür söylemlere yer vermek istemiyorlar.

DUYMAK İSTEMİYORLAR

Onlar da meslekleri üzerinden fikirlerini beyan etti, ediyor. Konuştuklarımız da ortada. Bize gelince biz de diyoruz ki, ‘Gittiğiniz yol, yol değil’ ama bunu duymak istemiyorlar. Bunu duymak istemiyorlar, ne diyelim?”

Bakmadan Geçme