14 Mayıs olarak açıklanan Genel Seçimler için zaman yaklaştıkça hem aday adaylık çalışmaları hem de dedikodular artmaya başladı.
Bu dedikodulardan biri de İbrahim Karaosmanoğlu’nun milletvekilliğine aday olmak isteği iddiasıydı.
Ben dedikoduyu sevmem.
Birisiyle ilgili bir iddia varsa direkt muhatabını arar, ona sorarım.
Hafta içi de yine öyle yaptım.
Ak Parti’nin kurucu üyeleri arasında yer alan, 2004 ile 2019 yılları arasında Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Kocaeli siyasetine damgasını vuran, şimdi de Kamu Görevlileri Etik Kurulu Üyeliği yapan İbrahim Karaosmanoğlu’nu aradım.
"14 Mayıs’taki Genel Seçimler’de milletvekilliği için adaylık düşünüyor musunuz?" diye sordum.
Çok açık ve net cevap verdi:
‘’Herhangi bir göreve aday değilim, ama sahada olacağım’’ dedi.
Karaosmanoğlu sözlerine şöyle devam etti;
‘’Reis’e ihtiyacımız var. Sadece bizim değil, ülkemizin değil, dünyanın Reis’e ihtiyacı var. Dolayısıyla bu seçimlerde de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a ve oluşumuna destek vermemiz gerekiyor. Bunun için sahada olacağım. Reis için elimizden ne geliyorsa onu yapacağız. Ayrıca milletvekilliği dahil olmak üzere hiçbir göreve aday değilim.’’
Karaosmanoğlu’nun bu ifadelerinden sonra kimler nasıl bir dedikodu üretmeye devam eder bilmiyorum ama Ak Parti’yi karıştırmak isteyenlere karşı tetikle olunması ve eski-yeni kadroların sürekli iletişim halinde bulunulması gerektiğini düşünüyorum.
O kadar çok senaryo üretiliyor, o kadar çok planlar yapılıyor ki akıl alır gibi değil.
Bu düşmanca planlara karşı uyanık olunmalıdır.
AK Parti’yi seviyormuş gibi yapan ama partiden zerre haz etmeyen, iki yüzlü namussuzlara asla fırsat verilmemelidir.
Bunları yazarken şunu söylemek zarureti hissediyorum.
Ben bu düşüncemi AK Partili biri olarak yazmıyorum.
Ben partili biri değil, gazeteciyim.
Çünkü bir gazetecinin partisi olmaz. Bir gazeteci partiliyse ondan gazeteci olmaz.
Bu benim yalancı, iftiracı, iki yüzlü insanlara karşı dik duruşumun verdiği reaksiyondan ileri geliyor. Bu tür insanlara tahammül edemiyorum çünkü.
Aynı durum CHP veya İYİ Parti içinde de olsaydı aynı şeyleri yazacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
İbrahim Karaosmanoğlu ile konuşmamızda söz eski bir zaman kullandığı bir cümleye geldi.
Karaosmanoğlu, eski bir zamanda yalancı, iftiracı, şantajcı, Allah’tan korkmayan kuldan utanmayan bazı medya kuruluşlarından uzak durmam gerektiği tavsiyesinde bulunmuştu bana.
O tavsiyesi aklıma geldi.
Ben de Karaosmanoğlu’na bu hafta başında sözde medya kuruluşunun açılışına kentin valisi, emniyet müdürü, büyükşehir belediye başkanı, AK Parti’nin il başkanı dahil olmak üzere kentte söz sahibi hiç kimsenin gitmediğini hatırlatarak kendisinin bu açılışa neden gittiğini sordum.
Karaosmanoğlu, Ak Parti’nin milletvekilleri Sami Çakır ile Cemil Yaman’ın orada olduğunu söyleyince ben de kendisine ‘’Onlar bu dönemdeki vazgeçilenler’’ dedim.
Bunun üzerine söz konusu kişi hakkında verdiğim bazı yasal bilgilerden sonra Karaosmanoğlu’nun sesinin düştüğünü farkettim.
Üzüldüm.
Ancak gerçekleri anlatmaktan başka yapabileceğim başka bir şey yoktu maalesef.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için etmedikçe iman etmiş olmaz."
Kendim için uzak tuttuğum birini bir başka müslüman için uzak tutmayı istemesem nasıl imüslüman olurum?
İnanan bir müslümana yakışır mı?
Yani anlayacağınız, dinimin emrini yerine getirdim.
Çok da sevaba girdiğimi düşünüyorum.
Bu arada söz Ak Parti Kocaeli Milletvekilleri Sami Çakır ile Cemil Yaman’dan açılmışken ben de net ifadeler kullanayım.
Çevremdeki çoğu AK Partili, Sami Çakır, Cemil Yaman gibi birkaç ismin tekrar milletvekili adayı yapılması durumda kesinlikle
AK Parti’ye oy vermeyeceklerini söylüyorlar.
Alın size anket sonucu.
Bilmem anlatabildim mi?
