1 yaşındaki temiz, tertipli çocuk 18 yaşındaki huysuz, yorgun ihtiyar
Kocaeli'nin duayen gazetecisi İsmet Çiğit, Ses Kocaeli Haber sitesinde é1 yaşındaki temiz, tertipli çocuk 18 yaşındaki huysuz, yorgun ihtiyar' başlıklı bir yazı yazdı.
1 yaşındaki temiz, tertipli çocuk; 18 yaşındaki huysuz, yorgun ihtiyar
2000’lerin başında Türkiye çok sıkıntılıydı.
Ekonomi çökmüştü. Şifa bulmak için gittiğimiz hastanede cenazenize el konulurdu.
İletişim yoktu.
Doğru dürüst yol yoktu.
Bu kadar havaalanı, bu kadar uçak yoktu.
2000’lerin başlarındaki Türkiye’nin bugünlere oranla avantajı, özgürlük kavramının genişliğiydi.
Basın özgürdü, her şeyi yazabiliyordu.
Siftah yapamamış gariban esnaf Başbakan’ın önüne işe yaramayan yazar kasasını fırlatıp, protesto edebiliyordu.
---------
Fakirdi Türkiye… İnsanlar yoksuldu.
Ama işçinin grev hakkı vardı.
İşsiz insanlar, seslerini daha yüksek çıkartabilirdi.
Ancak perişandı Türkiye…
Başbakan hasta, koalisyon ortakları uyumsuzdu.
IMF’ye muhtaç, tam bir “Hasta adam”dı ülkemiz.
Kamuda çok katı ve gereksiz başörtüsü yasakları vardı.
Toplum rahatsızdı.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ampulü bu Türkiye ortamının üzerine bir umut güneşi gibi doğdu. 14 Ağustos 2001’de Recep Tayyip Erdoğan ve o zamanlar, düzgün, dürüst, memleket sevdasını yüreklerinde taşıyan arkadaşları AKP’yi kurdular.
İlk olarak, kurulduktan birkaç hafta sonra, ilimiz Karamürsel ilçesi Ereğli beldesindeki belediye meclisi yenileme seçimlerine girdiler ve büyük farkla kazandılar.
Sonra 2002 yılı kasım ayında genel seçimden, tek başlarına iktidara gelerek çıktılar.
O sıralar, Türkiye demokrasisi üzerinde hem askeri, hem adli baskılar vardı. AKP tek başına iktidara gelmiş, ama lideri, Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan yasakları nedeniyle milletvekili bile seçilememişti.
Muhalefetteki CHP’nin lideri Deniz Baykal devreye girdi. “Böyle demokrasi olmaz” dedi.
Tayyip Erdoğan ile ilgili yasakları kaldırtıp, birkaç ay sonra ara seçimde Siirt’ten milletvekili seçilmesini ve Başbakan olmasını sağladı.
----------
Türkiye rahatlamıştı. Türkiye zincirlerinden kurtulmuştu. IMF ile hesap kapatıldı. Türkiye üretmeye, ürettiğini satmaya, zenginleşmeye başladı.
2004 yerel seçimlerinden de AKP zaferle çıkınca, şehirler modernleşmeye, daha yaşanabilir hale gelmeye başladı.
Yollar, köprüler, hastaneler, adliye sarayları, havaalanları yapıldı. Türkiye büyümeye, zenginleşmeye başladı.
2001 ile 2007 arasındaki AKP ve Erdoğan bambaşkaydı. Başörtüsü yasakları kalktı. Başörtülü anneler, çocuklarının yemin törenini izleyebilmek için askeri kışlalara girebildi. İnancı gereği başörtüsü takan genç kızlar bu halleriyle üniversitelere girebildi. Hiç kavga gürültü olmadı. Hepimiz kardeş gibiydik.
1-6 yaş arasındaki AKP sevimli, temiz pak, çalışkan bir çocuktu.
Öyle “Ağzına vur lokmasını al” değildi. Zaman zaman mızmızlık yaptığı da olurdu. Ama temizdi, dürüsttü, öyle kaşla göz arasında şekeri çalıp, cebine atan çocuklardan değildi.
AKP, geçen 14 Ağustos günü, kuruluşunun 18. yıldönümünü kutladı.
O 5-6 yaşlarına kadar temiz, üretken, çalışkan, dürüst ve namuslu bir çocuk olan AKP, bugün 18 yaşında, ama bir ayağı çukurda huysuz, sevimsiz bir ihtiyar gibi.
Oysa, önlerinde fırsat vardı. Arkalarında çok büyük halk desteği vardı.
Türkiye’yi uçurabilirlerdi. Dünyanın en güçlü 10 ekonomisi arasına sokabilir, işsizliği ortadan kaldırıp, kişi başına geliri Avrupa standartlarına yükseltebilirlerdi.
Türkiye’yi herkesin kardeşçe yaşadığı, kimsenin belinde silahla gezmediği mutlu, mesut, zengin insanlar ülkesi haline getirebilirlerdi.
Ama o temiz, dürüst, biraz afacan ama sevimli çocuk büyüdükçe değişti.
Bütün gazeteler, televizyonlar, bütün bilim insanları, akademisyenler, bütün hakimler, savcılar, bütün askerler, öğrenciler, sendikacılar kendilerinden olsun, her gün kendilerini övsün istediler.
Cumhuriyetin bütün kazanımlarını sattılar. Türkiye üretmekten vazgeçti.
Domates, patlıcan fiyatı artınca kabzımalı, et fiyatı artınca üreticiyi suçladılar.
IMF’ye olan 21 milyar dolar borcu kapatmakla övünürken, Londra’daki tefecilere çok yüksek faizlerle yüz milyarlarca dolar borçlandılar.
“Bütün ihaleleri bizden olanlar alsın”, “İşe sadece bizim partimizin üyeleri girsin” dediler.
Yuvacık Barajı’ndan dereye akan fazla suya para ödüyor diye Sefa Sirmen’i suçladılar; kendileri yabancılara köprüden geçecek araç sayısı, hastaneye gelecek hasta sayısı konusunda hazine garantisi verdiler.
Sefa Sirmen’in 100 milyon dolarla bitirdiği İzgaz’ı 600 milyon dolara sattılar. Bir de Sirmen’i hapse attılar.
Çok büyük şans geçmişti AKP’nin eline. Oy oranlarını 75-80’lere çıkartabilir, çok uzun yıllar ülkeyi yönetebilirlerdi.
Ama saraylar yapıp, lüks araçlara binmeyi tercih ettiler. Bu nedenle 18 yaşında huysuz, sevimsiz bir ihtiyar durumuna düştüler.
Şimdi pek çok AKP’li gemi tamamen batmadan kendisini kurtarmanın derdine düştü.
Hem AKP’ye, hem Türkiye’ye yazık oldu. Ama bu 18 yıllık dönem Türkiye için çok önemli bir demokrasi dersi olmuştur.