Badem, Osmanlı'da dış borçlanmayı anlattı
KHK ile açığa alınan ilk akademisyenlerden, Tunceli Üniversitesi Öğretim eski Öğretim Üyesi, Tarihçi Doç.Dr. Candan Badem, BİLKAR'da Osmanlı'da Dış Borçlar ve Düyun-u Umumiye konulu söyleşide konuştu.
Badem, Osmanlı'yı batıran ana etkenleri önce borçlanma, alınan borçların tüketimde kullanılması, rüşvetin yaygınlaşması ve padişahların tek adam tipi yönetim biçimi şeklinde sıraladı.
BİLKAR kurucusu Cengiz Badem'in oğlu
Söyleşinin ardından 'Kırım Savaşı ve Osmanlılar' ile 'Çarlık yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin' isimli kitaplarını imzaladı. Öğretmen eşi ile birlikte 8 yıldır Tunceli'de yaşayan Candan Badem; ÖDP Gebze İlçe Örgütü ve BİLKAR eski başkanlarından merhum, Emekli Öğretmen Cengiz Badem'in oğlu. Babası; BİLKAR'a kapanma aşamasındayken müdahil olmuş, olağanüstü kongre ile yönetimi devralmış ve bugünkü yapısıyla BİLKAR'ın adeta kurucu başkanı olmuştu. Candan Badem söyleşi ve imzanın ardından babasının adının verildiği müzik atölyesinin önünde poz da verdi.
BİLKAR Başkanı Serdar Dikkatli'nin açış konuşmasıyla başlayıp program bilgilendirmesiyle başlayan BİLKAR GencoErkal Sahnesi'ndeki etkinliği ÖDP Gebze İlçe Başkanı Recep Karadeniz, CHP Gebze İlçe eski Başkanı Av.Recep Dursun ve eski İl Yönetim Kurulu Üyesi Hikmet Koçoğlu'nun da aralarında bulunduğu katılımcılar ilgiyle dinledi.
Konuya girdik mi nereden çıkacağımız belli olmaz
Dış borçlar konusuna girildiğinde nereden çıkılacağının belli olmadığını söyleyerek konuşmasına başlayan Badem, Osmanlı'nın ilk borç hamlesinin 1852'de gerçekleştiğini, imzaların atıldığını, 'Osmanlı'nın şanına yakışmaz' denilip cayılınca borç alınacak banker ile aracılara tazminat ödendiğini kaydetti. İlk borcun bu girişimden bir sene sonra, 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı'ndan ötürü alındığını belirten Badem, savaş yıllarının Osmanlı'da mali krize yol açtığını kaydetti.
Modernleşme giderleri arttırdı
Osmanlı'nın modernleşirken giderinin arttığını, buna karşın etkin bir şekilde vergi toplayamadığını anlatan Badem şöyle devam etti: 'Sanayileşmenin gerisinde kalındı. Tarım ürünleri hariç ihracat yapılamadı. Toplanan vergide düzenli bir şekilde merkeze gelemiyordu. Öşür diye adlandırılan, üreticiden para değil ürettiği ürünün bir miktarı vergi olarak alında ama bu ürünü paraya çevirmek de zordu.'
En büyük problem yolsuzluk ve rüşvet
Osmanlı'nın en büyük probleminin yolsuzluk ve rüşvet olduğunu kaydeden Badem, 'Paşalar, nazırlar, valiler kendilerini devletten daha çok düşünüyordu. Dünyanın en liberal ekonomik politikaları Osmanlı'da uygulandı. Başka ülkeler üreticisini korumak için aynı ürünün ithalatını caydırıcı vergiler getirirken Osmanlı'da tam tersi durum vardı. İthalattan yüzde 3, ihracattan yüzde 12 vergi alınırdı. Örneğin ilk kağıt fabrikası 1. Abdülhamit döneminde 1802 yılında açıldı ama kağıt ithalatına vergi konulmaması nedeniyle uzun soluklu olmadı' dedi.
1875'de 200 milyon sterline ulaştı
Osmanlı'nın dış tahvil edinerek, yüzde 5-6 civarı faiz oranıyla, 3 milyon Sterlin civarı ile başlayan borcunun 1875'de 200 milyon sterline ulaştığını belirten Badem, bu rakamın günümüzdeki karşılığının ise 50 milyar dolar civarı olduğunu söyledi. Badem, Damat Ali Fethi Paşa'nın, 'Borca giden batıp gider' şeklindeki uyarılarının dinlenmediğini ve yılların onu haklı çıkarttığını dile getirdi. Badem ayrıca şunları söyledi:
Bu iki vergiyi güvence gösterdi
'Türkiye'nin bugünkü borcu 450 milyar dolar ama batmıyor! 1875 yılındaki Osmanlı İmparatorluğu ile bugünkü Türkiye'nin nüfusu aynı. 1875'li yıllarda yıllık geliri 22 milyon sterlin olan Osmanlı her yıl ana para + faiz için 12 milyon sterlin ödemek zorundaydı. Tahvil demek, devletin borç senedi demek ve borcu veren güvence ister. Osmanlı o dönemde güvence olarak Mısır'dan aldığı vergiyi, bir de İzmir Limanı'nın gümrük vergilerini gösterdi.
Avrupa emperyalizmi bir öyle bir böyle
Her yıl artan borçlar ödenemez miktara ulaştı ve Hükümet faiz ödemelerini durdurduğunu açıkladı ve bu da infale yol açtı. İsyanlar başladı. Ve Rusya ile savaşında 1854'te Osmanlı ile ittifak olan Avrupa kamuoyu bu sefer, 1876'da karşıt oldu. 1877'de Rusya ile başlayan savaşta Osmanlı tamamen yalnız kaldı.'
Dünyada sadece Ekim devrimi sonrası Bolşevikler'in borçlarını ödemediğini belirtip Osmanlı'nın üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin o borçları üstlendiğini kaydeden Badem, 'Bu ayrıntıya rağmen tabi ki Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti kurma başarısı küçümsenemez' dedi.
Düyun-u Umumiye: Devlet içinde devlet
Düyun-u Umumiye'nin borçları üstlenen, devlet içinde devlet gibi hareket eden, emperyalist sömürünün de aracı olduğunu kaydeden Badem buna karşın Osmanlı'daki rüşvet mekanizmasının önüne geçtiğini söyledi. Osmanlı'da rüşvetin memurlarına ödeyemediği maaşlarından ötürü türediğini, yüksek maaş politikası ile bunun önüne geçildiğini anlatan Badem şöyle devam etti:
Üretimi savundular
'Düyun-u Umumiye, Osmanlı'da Hükümet'in aksine üretim olsun istiyordu. Çok ilginçtir ki Osmanlı üretimi istemezken Avrupa devletlerince kurulan bir kurum, üretimi savunuyor. Bugün ülkemizde alkollü içeceklerden birayı bile tüketecek olsak, yüzde 60 oranında vergi ödüyoruz. Halbuki Düyun-Umumiye tüketilmesi ve üretimin desteklenmesi için vergiyi düşük tutardı.
Kadroları yoktu
Osmanlı, borçların tüketime harcanmasından ötürü battı. Osmanlı Maliyesi'nde tekçilik vardı ve padişah tek ağızdı. Akıllı olan padişahlar da vardı ama hani kadro? Osmanlı'nın sonunu getiren mülkiyetçilik ve savaşlar oldu. Bir ülkede rejimin değişmesi için tek gerekçe ekonomik olamaz. Örneğin Sovyetler Birliği farklı etkenlerden çökmüştür. Türkiye'de de işçi sınıfı davasına sahip çıkarsa Türkiye, İşçi Cumhuriyeti olur. Krizler insanların bilinçlerini arttıran dönemlerdir. Bolşevikler iktidarı altı aylık bir süreçte edinmişti. AKP'ye oy veren seçmen, daha iyisi olmaz düşüncesiyle yine AKP'ye oy veriyor.'
Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi), 1881-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarını denetleyen kurumdur. II. Abdülhamit döneminde kurulmuştur. Sözcük, 'Genel Borçlar' anlamına gelir.