'İtibarımız ekonomik taleplerden önce gelir'

Eğitim-Sen Gebze Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Oğur Aydın iş kollarında sorunların çok fazla olduğunu belirtip mesleklerinde en öncelikli sorunun yitip giden itibar ve saygınlığı edinmek olduğunu söyledi: 'İtibarımız ekonomik taleplerden önce gelir.

Sorunlarımız fazla. Eğitimci itibarsızlaştırıldı. Saygınlığı elinde alındı. Aslında ilk hedefimiz o itibar ve saygınlığı geri alabilmek. Bana göre toplumdaki itibar ve saygınlığımız ekonomik taleplerden önce gelir. Toplumsal saygınlık, toplum içinde değer verilme. Bütün eğitimcilerin bunu hissetmesi lazım bana göre ama maalesef o durgunluk, o suskunluk üzücü. 1980 sonrası sürecin ‘meyveleri’ bunlar ve onu aşamıyoruz. Ülkemizin aydın insanları, eğitimcileri olarak o kimliğimizi o saygınlığımızı yeniden kazanmalıyız.”

KESK 23, Eğitim-Sen 24 yaşında

Kamu Emekçileri ve Sendikaları Konfederasyonu, kısa adıyla KESK. Yaptığı etkin muhalefette yakın tarihimizde derin izleri olan, geçtiğimiz ay 23’ncü yaşını kutlayan, bir dönem bir kamuoyu araştırmasına göre ismi iktidara muhalif siyasi partilerden daha çok bilinen emek eksenli sivil toplum örgütü.

Eğitim ve Bilim Emekçileri kısa adıyla Eğitim-Sen, öğretmen sendikası. Diğer memur konfederasyonlarında olduğu gibi iş kolundan sebep KESK’in de motor gücü. KESK’ten 11 ay kadar büyük. 23 Ocak’ta 24’ncü yaşını kutlamaya hazırlanıyor.

Kocaeli’de yılın ilk basın toplantısı

Eğitim-Sen Gebze Şubesi bu yıl il genelinde bir ilke, kendiliğinden (spontane) şekilde imza attı. İlimizde yılın ilk basın toplantısını 01 Ocak 2019’da düzenledi. Eğitim-Sen Yürütme Kurulu Başkanı Oğur Aydın ile birlikte yürütme kurulundan Şube Sekreteri Eylem Bahadır, Şube Kadın Sekreteri Ayla Aktürk, Şube Mali Sekreteri Cahit Canan ve Şube Hukuk Sekreteri Zeki Kahraman’ın yer aldığı basın toplantısında Eğitim-Sen’in sorunlar ve çözüm önerileri ile beklentiler yer aldı. Şube yürütme kurulu üyeleri basın toplantısının hemen ardından detaylara değinip sorularımızı yanıtladı.

Son zamanların çok tartışılan, yargıya da taşınan uzman öğretmenlik konusu, durum itibariyle nedir?

O A: Mahkeme uzman öğretmenliği durdurdu ama bu kişilerin paraları ödenmeye devam ediliyor. Eğer değişirse bu ödenen paralar faiziyle geri alınacak ve büyük sıkıntı yaşanacak, bunu yaşayacak olan Bakanlık. Şu anda yaklaşık 2 binin üzerinde uzman öğretmen para alıyor. Başöğretmen yapamadılar çünkü Anayasa Mahkemesi aykırı olarak bulunca yasamayı durdurdu. Ama mahkemenin aykırı bulduğu şey 2003-2004 döneminden beri döndürülmeye devam ediyor ve gayriyasal olarak ödeme yapıyorlar. Kendilerini o yasal yükümlülükten kurtarmak için yeniden gündeme aldılar. Eğer mahkeme ve bizler buna dur demezsek yasal hale gelecek.

Kimler uzman öğretmen, kimler başöğretmen olabiliyor?

O.A: O tanımlamalarda sınır koydular. 5 ile 10 yıl arası, uzman olabiliyor. Zaten bu yasa geçerse iddia ediyorum, Başöğretmen olacakların yüzde 90’ı Eğitim Bir-Sen üyesi olur. Diğerlerini de, ‘Hepsinden var’ demek için sembolik olarak katarlar. Mevcutta idarecilerin yüzde 83’ü Eğitim Bir-Sen üyesi.

Zaman zaman bize de denk geliyor. Şube başkanını bile tanımayan Eğitim Bir-Sen üyeleri var…

O.A: Üyeliğe dair imzayı stajyerliği kaldırmadan attırıyorlar. Gerçi onlar da bir yıllık süreçte, özellikle toplu sözleşmedeki fiyaskolarından sonra erime göstermeye başladılar.

İşkolunuzda sizinle birlikte etkili dört öğretmen sendikası var ama sendikalar tarafından dile getirilen sorunlar tüm öğretmenlerin sorunları değil mi?

O.A:: Bizim sendika olarak en büyük sıkıntımız eğitimcilerin apolitik olması. Şu anda 12 Eylül sürecinin tam yansımalarını görüyoruz. Öyle apolitik, bencil bir toplum geldi ki bireyci bakan, toplum hiç umurunda olmayan öylesine bir bakış eğitimcilerde de var. Biz onu nasıl aşabiliriz, en büyük sıkıntımız o. Tasarı halindeki meslek kanununa itirazımızda, ‘Biz olalım’ derken keşke herkes içinde olabilse ama iş yerlerimizde, öğretmen odalarında biz olabilmeyi örmeye çalışıyoruz. Biz orada tek nefes olup çıkartabildiğimiz kadar ses çıkartabilirsek sonuç alırız diye düşünüyoruz. Çıkacak olan yasaları, kanunları, yönetmelikleri saldırı olarak görüyoruz.

O toplantılarda diğer sendikalara üye öğretmenlerle sendikasız öğretmenlerin ilgisi nasıl oluyor?

O.A: Eğitim Bir-Sen üyeleri bizi müthiş, çok iyi dinliyorlar. Yılın son haftası içinde gittiğimiz bir okulda, bizden hemen önce giden sendikacılar kimi özel hastaneler ve işletmeler ile yaptıkları, üyelerine indirimli hizmet hakkı sözleşmelerini anlattı. Biz meslektaşlarımıza haklarını hukuklarını anlatınca o sözleşmeleri değil bizim anlattıklarımızı dinlemek istiyorlar. Sürecin nasıl işlediğini bilmiyorlar çünkü bilmeleri için onlara bilgi akışı gelmesi lazım. Medyanın hepsi sizler gibi değil. O bilgi akmıyor.  

Öte yandan imza kampanyasında föy çok önemli. Kesinlikle sendika logosu kullanmıyoruz. Bu mücadeleyi bizleri göstertmek için yapmıyoruz. Sorunları gösterip beraberce çözmek mantığıyla yapıyoruz. Güzel de gidiyor.

Sıkça yaşanan müfredat değişiklikleri, milli eğitim müdüründen okul müdürüne kadar uygulama zorluğu olan idarecileri zorlamıyor mu?

O.A: Sıkça yaşanan müfredat değişiklikleri sonrası idareciler ne yapacaklarını bilmiyor. Bir gün önce gelen yazı bir gün sonra değişiyor ve o yazıya verdiğin cevabı bir gün sonra değiştirerek vermek zorunda kalıyorsun. Komik bir durum. Sıkıntı şurada. İlçe milli eğitim müdürleri, okul müdürleri, idareciler üst makamlara sorun iletmeyi sevmiyorlar. Çünkü sorun ileten iradeci, müdür tepede sevilmiyor. Tepe de öyle bakıyor ve sorunların kendi yerel imkânları ile çözülmesini istiyor. Duyarlı müdürlerimiz var. Hatta hasta olan, yara çıkan, anlık cevap vermesi gereken günübirlik değişimlerde sıkılan müdürlerimiz, idarecilerimiz var. Gebze çok büyük bir ilçe. Kendisine gelen değişimi tüm okullara yayıp onlardan gelecek verileri toplamak durumunda. Olmuyor, geç kalınıyor. Bir idareci için çok çok zor bir durum ama müfredat bir daha değişecek, onun altyapısı var.

Müfredat değişikliğini yaparken; eğer yanlışsa bir önceki müfredat, onun sorumluluğunu o müfredatı yapanın üzerine yıkmak lazım. Müfredat değiştiğinde bütün ülkenin geleceğini değiştiriyorsun. Farklı bir şekil sunup geleceği şekillendirmeyi değiştiriyorsun. Ağacı kesiyorsun. Toprakta kalan o filiz hiç büyümüyor. Tohum olarak kalıyor. Maalesef ülkemiz ve çocuklarımız şahsında geleceğimizi alıyorlar.

A.A: Son bir yılda ilk ve ortaokulda 17, lisede 24, ihalelerde 10 kez olmak üzere 51 kez müfredat değişikliği oldu. Tamamı yenilendi. Bu yenilenen müfredat pilot illerde; 1, 5 ve 9’ncu sınıflarda uygulanacaktı. Ama bir de bir eylül sabahı uyandık ki Türkiye genelinde tüm bölgelerde bu müfredat uygulanacak. Bizce bu kadar sık müfredat değiştirilmesi de sakıncalı. 51 kez değişim zaten çok büyük bir oran, sayı, facia. Ve bunu değiştirmek için bizim altyapımız buna müsait değil. Sınıflarımız müsait değil. Okullaşma oranımız gittikçe düştü.

Ticarileşme arttı. Özel okullara çok büyük teşvikler veriliyor. Özel okullarda öğrenci başı verilen 3 bin 500 – 6 bin lira arası teşvikler devlet okullarına hiçbir şekilde verilmiyor. OECD ülkeleri içinde kamu okullarında öğrenci başına en az harcama yapan ülkeyiz. Hep son sıralardaydık ama bu konuda, en az harcamada ilk sıradayız. Yine OECD ülkeleri içinde fen, matematik gibi derslerde okuduğunu anlama becerisinde 50 -54’ncü sıradayız. En az harcamayı yaptığımızda kendimizi bu sıralamada görmek mantıklı bir durum.

Yenilenecek müfredatta iyisiyle kötüsüyle neler var?

O.A: Ders saatlerinin azaltılması, teneffüs süresinin uzaması müfredatta yer alacak. Çocuklara okulun sevdirilmesi, eğitimin amacı zaten. Bu yoğun programda, hele ikili eğitimde hiç sevdiremiyoruz. 6-7 yaşında çocuk sabah ezanıyla okula geliyor ve bazen görüp üzülüyoruz. O çocuğa matematiği ilk ders saatine koyup ders veriyoruz. Ders sayısının azaltılıp müfredatın hafifletilmesi doğru değişiklikler ama sendikaların gözden kaçırmaması gereken bir ayrıntı var. Özelleştirmeye çok büyük adım atılıyor. Çok net yazıyor orada: Sermayedarı eğitim içine çekecek teşvikler, yollar aranmalıdır. Hatta merkez okulların satılması konuşuluyor. Eğitimde yüzde 17 – 20’lere varan bir özelleşme var.  Çok hızlı bir şekilde; yüzde 400 – 500 oranlarda katlamalı gidiyor. Onunla da yetinmiyor, ‘Sermayenin eğitime yatırım yapması için yeni teşvikler, yollar bulunmalıdır’ diyor. Gidişatları, sağlıkta da yaptıkları gibi net. O müfredatta güzel yazılıp serpiştirilen konular var ama bana göre bu bakış, sosyal hukuk devleti diye adlandırdığımız yapılanmada eğitimin sermayeye, kar marjına açılıp kapitalizmin önüne sunulması hepimizin, eğer sendika iseler tüm sendikaların mücadele etmesi gereken bir konu. Biz bununla savaşacağız. ‘Savaşacağız’ derken topla tüfekle değil hukuksal yollarla elimizden gelen her şeyi deneyeceğiz.

Ama Gebze ölçeğinde bile tüm özel okullarda öğrenci buluyor ki yenileri de açılmaya devam ediyor. Talep var ki arz ediyorlar. Öyle değil mi?

O.A: İnsanlar sınavlar sonrası imam hatip liselerinden kaçırmak için çocuklarını özele gönderdi. Özel sektörün de bu alana yatırım yapmasının sonucu budur.

MEB eğitimleşmede politikalarını tamamen imam hatip liselerine, endüstri meslekler ile sanayinin ara eleman ihtiyacına, onların beklentisine yönelik insan yetiştirmede bulmuş. Meslek liseleri de sermayenin ihtiyacına yönelik elemanı yetiştiremediği için sermaye, meslek liselerini işletmek üzere kendileri istiyor. ‘Sanayi ile iç içe halde, biz eğitelim’ diyorlar.  Kriz senaryoları üzerinden ‘aynı gemide’ bile olsak onların helikopterleri var. Bize kürekleri çektiriyorlar. Onlar üstteler. Batma tehlikesinde olan biziz.

Özel okulların yanı sıra imam hatip liselerinin bu kadar yaygınlaşması da arz talep dengesi üzerinden değil mi? Burada da talep var ki, arz etmiş olmuyorlar mı?

E.B: Eğitimde imam hatipleşmenin ardından toplumda şükür kültürü oluşuyor. Aza kanaat eden bir nesille, toplum yetiştiriliyor. Bu da sermayenin çıkarları doğrultusunda bir hareket oluyor.

O.A: Bu rakamları gördükten sonra eğitimin niye geriye gittiğine dair gerekçe aramak gereksiz. Bunları ne bakanımızın sorması caiz, ne başkasının. Biz bile bile eğitimi geri götürmek için devletin imkânlarını seferber etmişiz.

Sorgulamayan, biat eden, tabi olan, kul olan insan modeli üzerinden toplumu oluşturacaklar. Süreç bu.

Bizdeki din eğitimi de tek bir dini, tek bir dinde de Hanifilik mezhebini öne çıkartan bir din eğitimi. Diğer dinleri de baz aldığımızda buna din eğitimi diyemezsin. Müfredatta var aslında. Orada diğer dinleri de yorum katmadan anlatıyor. Ama işleyişte yapamazlar. Müfredatı işleten din öğretmenini görevden alırlar. Onların istediği gibi dini yorumlarsan, ahlak da o!

A.A:: Haftada sekiz saat seçmeli din kültürü ve ahlak bilgisi dersi var, haftada sekiz saat. Daha önceki yıllarda haftada bir ya da iki ders saati idi. Ders saati bu kadar çok arttırılan bir başka branş yok.

O.A: 2018 bütçesinde yüzde 8.36 iken Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan pay 2019 bütçesinde yüzde 4.88’e geriledi. Bu demektir ki, ‘Eğitim olsa da olmasa da biz burayı yönetiyoruz. Bizim için o kadar önemli değil’ tutumudur.

Konuyu hayli dağıttık gibi. İlave olarak ne söylemek istersiniz?

O.A: Sorunlarımız fazla. Eğitimci itibarsızlaştırıldı. Saygınlığı elinde alındı. Aslında ilk hedefimiz o itibar ve saygınlığı geri alabilmek. Bana göre toplumdaki itibar ve saygınlığımız ekonomik taleplerden önce gelir. Toplumsal saygınlık, toplum içinde değer verilme. Bütün eğitimcilerin bunu hissetmesi lazım bana göre ama maalesef o durgunluk, o suskunluk, o 1980 sonrası sürecin meyveleri onu aşamıyoruz. Ülkemizin aydın insanları, eğitimcileri olarak o kimliğimizi o saygınlığımızı yeniden kazanmalıyız.”

E.B: İtibarsızlaştırmayla ilgili; sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik Vizyon 2023 belgesinde de açıklandı. Bunun devam etmesi iş güvencesini ortadan kaldırıyor ve başlı başına bir itibarsızlaştırma ama bu itibarsızlaştırma tek başına güvencesizlik değil. Kullanılan dille alakalı bir durum. Örneğin ataması yapılmayan öğretmenler için, ‘Evin önünde yemlenmeyi bekleyen güvercinler’ benzetmesi yapıldı bir bakan tarafından. Maalesef yarışmalara dahi yansır duruma geldi: ‘3 ay yatıp 9 ay çalışan meslek grubu nedir?

Tüm bunların kendisi itibarsızlaştırma. Dolayısıyla bu itibarsızlaştırma aynı zamanda eğitimde şiddeti de doğuruyor. En son Darıca’da Aslan Çimento Meslek Lisesi’nde yaşandı. Gün geçmiyor, bir iki haber alıyoruz. Sadece eğitimde değil sağlıkta da şiddet var ve uygulanan politikalardan kaynaklı.

O.A:: İlkokullarda, ortaokullarda Devlet doğalgazını, telefon ve elektrik paranı veriyor. ‘Kendi kaynağınla dönmek zorundasın’ diyorlar. Yöresel, bölgesel, çevresel imkânlarla sorunların halledilmesini istiyorlar. Herhangi bir ihtiyacın olup da yazıştın mı, yazılı yanıtta yerel kaynakları adres gösteriyorlar. Kimdir bu kaynaklar? Veli vardır, belediye vardır. Bahçe düzenlemesi, peyzajla ilgili olarak Milli Eğitim üzerinden yazıştığında belediye geliyor. Kendi okulumuzda denedik, boya badana işine pek girmiyorlar, olmadı. Peyzaj çalışması yapılan yerlere, ‘Biz düzenledik’ diye tabelayı asıyorlar. Bildiğim kadarıyla, başka da bir çalışmaları olmuyor.

Soldan sağa- KESK Eğitim-Sen Gebze Şube Kadın Sekreteri Ayla Aktürk, Şube Hukuk Sekreteri Zeki Kahraman, Şube Sekreteri Eylem Bahadır, Şube Yürütme Kurulu Başkanı Oğur Aydın ve Şube Mali Sekreteri Cahit Canan.

Bakmadan Geçme